Akampus Günlüğü - Başlıklar

25 Ocak 2008 Cuma

Akampus'te Sabah...

Bir yandan günün ilk haberlerini dinlemeye çalışarak, bir yandan evin dört bir yanında dolaşarak ofise gitmek üzere hazırlanıyorum. Akampus için hazırlanmak her şeyden daha fazla özen gerektiriyor. Yaşınız kaç olursa olsun genç görünmelisiniz, enerjinizi toplamalısınız, ayılmalısınız! Sabah mahmurluğunun aslında bir önemi yok, kapıdan girdiğiniz anda afyonum ekip tarafından bizzat patlatılıyor. "Bugün kendisiyle ilgili yeni neler keşfedeceğim, saçlarına acaba bugün ne yapmaya karar verdi” diye düşündüren Betül’e düşüyor.

Evren’in sabahları nasıl geçiriyor acaba? Günün ilk esprisi kendisinden çok erken saatlerde geliyor, şaşırıyorum. Çalıştım bir-iki bir şey, yok olmuyor. Onda o sakin tavırlarla gelen, etki gücü kuvvetli bombaları, ayılmadan ben patlatamıyorum. Tarz sahibi, kabul etmek gerek.

İbrahim’in işi kolay… Bir gün önce Belgrad ormanında ter dökmüş. Endorfini depolamış, stoktan yiyiyor. Koşunuzun 5.km’sinde hayata geçirilmek üzere olan bir projenin detaylarını koşu arkadaşınızla paylaşıp, sabaha yepyeni fikirlerle ofise gelebilir misiniz? İbrahim gelir.

Ahmet, Servin ve Tolga’nın bulunduğu oda “günaydınlar” sıralamasında üçüncü sırada yer alıyor. Kapalı devre çalıştıkları için sabah sessizliği, öğlen karmaşası ve akşam çözülmeleri onları pek etkilemiyor gibi... Görünüşün bu noktada son derece aldatıcı olduğunu eklemek gerek. Geleneksel tiyatromuzun “atışma ve kapışma” temalı çalışmalarına örnek teşkil edebilecek zekâ müsabakaları özellikle Servin ve Tolga arasında geçiyor. Tolga onca işinden başını kaldırdığı anda damacanasından bir yudum kahve içiyor, Servin’e dönüyor ve işte o anda… Ahmet, enerjisini mutfak buluşmalarına saklıyor. Zaten sistem sadece çalışmasını sağlamak üzere kurulmuş. Proje işliyor. Ama konuşmasına imkân tanında var ya…

Aytunç… Bir fenomen… Aytunç ve Aytunç gibileri hedef kitle olarak belirleyen bir markanın stratejisti olmak istemezdim doğrusu. Nasıl bir profildir o Allah’ım. “Aldanmıyorsam bir aslan kükremesi işittim” diyerek ürken misafirlerimizi yatıştırmakta güçlük çektiğimiz oluyor. Aytunç’un işleri, hayatı bu şiddette tıkır tıkır işliyor. Aytunç sabah sabah hayata “şiddetle” müdahale ediyor ve pek çok şeyin üstesinden geliyor.

Gönenç, üstün hayal gücünü devreye sokmaya, bir vosvos’a beş fil sığdırılabileceğini anlatmaya devam ediyor. Bazen sığabileceğini göstermesi ve bunun sabah saatlerinde gerçekleşmesi de dikkat çekiyor. Gönenç’e “ya ama şöyle engeller var” demeyin. Bırakın uçsun uçsun uçsun… Gizem’in hakikate işaret etme kabiliyeti durumu orantılıyor. Şöyle saçını bir yana fırlatarak “ama… ama…” demiyor mu… İşte sunumu hazırlama zamanı! Hayal gücüyle mantığa, kadın ve erkek bakış açısına aynı odayı vermekse tabii İbrahim ve Evren’in fikriJ

Tümay ve Berk ise tüm bu sabah koşturmalarından muaflar. Onları sahada bekleyen tek şey var, yorulmamalılar. Sadece kampus sahaları değil, yeşil sahalar da onların kontrolünde. Tüm üniversitelere ve tüm lig fikstürüne hâkim bu arkadaşlarımızın futbol kültürümüze olan “dayatmacı destekleri” için müteşekkiriz!

Bense ofise girmeden önce Starbucks’tan sert bir kahve almalı, yavaş adımlarla ofise doğru yürümeli, yapılacak işleri kafamda toparlamalı, beni bekleyen bir Akampus sabahı için kendimi hazır hissetmeliyim. Yapılacak çok iş var. Sabah performanslarını özetlediğim bir kısım Akampusluların öğlen ve akşamüstlerini anlatmayı başka bir zamana bırakıyorum. Tabii bu işe gerçekten kalkışsam kelimelerin kifayetsiz kalacağını biliyorum ama…

Nevra

Hiç yorum yok: